Fatih Sahn-ı Semân Eğitim Araştırmaları Merkezi

Fatih Külliyesi

Fatih Külliyesi

Fatih Sultan Mehmet tarafından 867-875 (1463-1470) tarihleri arasında yaptırılmıştır. Önceki örneklerine göre “dev bir adım” sayılan 120.000 m²lik bir saha üzerine kurulmuş olan Fatih Külliyesi, cami, medreseler, darüşşifa, tabhane, imaret, kervansaray, sıbyan mektebi, kitaplık, hamam, saraçlar çarşısı, han ve türbelerden oluşmaktadır.

Merkezde cami olmak üzere bütün binalar simetrik yerleştirildiği külliyede, caminin iki yanında medreseler, bunların önünde bir tarafta tabhane, öteki tarafta darüşşifa, daha ileride bir çarşı ile bir de hamam yer almıştır. Fatih Camii ve Külliyesi bütünü ile günümüze kadar korunamamıştır. Külliyenin içerisindeki yapıların bazıları tamamen kaybolduğu gibi bazılarının arsasına da XIX. yüzyıl sonlarından itibaren yeni binalar yapılarak külliyenin özgün yapısı bozulmuştur.

Fatih Külliyesi’nde yer alan binalar 1509, 1557, 1754, 1766, 1894 ve 1999 depremleri ile 1782 ve 1918 yangınlarında zarar görmüştür. 1509 yılında meydana gelen ve “küçük kıyamet” denilen depremde Fatih Camii kubbesinin hasara uğradığı, külliyenin darüşşifa, imaret ve medrese gibi yapılarında da ciddi tahribat olduğu bilinmektedir. 1557 ve 1754 depremlerinde yeniden hasar gören cami onarılmışsa da 1766 depreminde büyük kubbesi tamamen çöktüğü gibi duvarları da tamir edilemeyecek derecede yıkılmıştır. Sultan lll. Mustafa önce türbe ve Fatih Külliyesi’nin bazı binalarını yeniden yaptırmış, Fatih Camii’nin yeni bir plana göre aynı yerde inşası ise 1185 yılı Muharremi’nde (Nisan 1771) tamamlanmıştır.

Fâtih Külliyesi’nin malî durumunu gösteren bir kayda göre 894 (1489) ve 895 (1490) yıllarındaki gelir yaklaşık 1.5 milyon akçeydi ve 30.000 duka altına tekabül eden bu gelir Ayasofya vakıflarının gelirinden çok daha fazlaydı. Fatih döneminde Külliye’de görev yapanlardan 102 kişi camide, 168 kişi medreselerde, 45 kişi imarette, 30 kişi de şifâhanede vazifeliydi. Bunlardan başka gelirleri toplayanlar (câbîler) 21 kişi ve onarımla uğraşan işçiler 17 kişiyidi. İmarette her gün 3300 ekmek dağıtılır ve en az 1117 kişiye iki çeşit yemek çıkartılırdı.

Kaynakça

  • Fahri Unan, Kuruluşundan Günümüze Fatih Külliyesi, Ankara: TTK, 2003.
  • Fevzi Günüç – Ali Rıza Özcan, Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Külliyesi, İstanbul, 2007.
  • Halil İnalcık, “İstanbul”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 23, s. 225.
  • İsmail E. Erünsal, “Fatih Kütüphanesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 12, s. 250.
  • Semavi Eyice, “Fatih Camii ve Külliyesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 12, s. 244-249.

TOPLUMSAL MEKÂN ve MÜESSESELER

Fatih Camii: Edirne’deki Üç Şerefeli Cami ile Beyazıt ve Süleymaniye camileri arasında Osmanlı selatin camilerinin mimari gelişmesinin bir halkasıdır. Merkezî kubbeli bu cami, 1766 depreminde zarar görmüş, büyük kubbesi çökmüştür.  III. Mustafa zamanında zemine kadar yıkılıp 1771 yılında ibadete açılmıştır.

Tabhane: Fatih Külliyesi’nin önemli parçalarından olan tabhane, Akdeniz medreseleri tarafındaki Baş Kurşunlu Medresesi’nin ilerisinde inşa edilmiştir. Esasında misafirhane olan bu bina, bir medrese mimarisine sahip olup, tabhane fonksiyonu kalktıktan sonra medrese olarak kullanılmıştır. Mescit mekanının muhtemelen 1766’da yıkılan kubbesi 1956’dan sonra yeniden yapılmıştır. Burada ayrıca külliyenin görevlilerine, tabhanede kalanlara ve medrese öğrencilerine yemek çıkaran aşhane/imaret bulunuyordu. Arazinin yüksek bir yerinde inşa edildiğinden binanın altında ayrıca bir kervansaray inşa edilmiştir.

Kervansaray: Fatih Külliyesi’nin kervansarayı tabhane ile imaretin altında bulunmaktadır. 1766 depreminden sonra külliyenin zarar görmesinden endişe duyularak içi toprak doldurulmuş ve tonozu kısmen yıkılmış olan bu bölüm 1980’li yıllarda Vakıflar İdaresi tarafından temizlenerek tamir edilmiş ve cadde tarafında önüne yapılan yeni dükkanlarla birleştirilmiştir.

Darüşşifa: Tabhanenin simetriğinde, Karadeniz tarafındaki medreselerin hizasında Osmanlı İstanbul’una ait ilk hastahane olan darüşşifa inşa edilmişti. Burası, ortası açık avlulu, etrafında hücreleri olan, medreseyi andırır bir yapı idi. Güney tarafında kubbeli bir mescid vardı. XIX. yüzyılda ll. Mahmud, darüşşifanın ihyasını veya hana çevrilmesini uygun görerek bir keşif yapılmasını emretmiştir. Hana dönüştürülmesinin çok masraflı olacağı ileri sürülerek darüşşifanın hücreleri ortadan kaldırılmış, yalnız mihrap kısmı çıkıntı teşkil eden ve keşif planında yemekhane olarak gösterilen kubbeli mescid bırakılmıştır. Bu bölüm Demirciler Mescidi adıyla bir süre kullanılmıştır. 1894 zelzelesinde Darüşşifa-Demirciler Mescidi’nin önemli ölçüde harap olduğu anlaşılmaktadır. Bugün darüşşifadan hiçbir iz kalmamıştır.

Hazire ve Türbeler: Fatih Camii’nin kıble tarafında yer alan haziresinde aralarında sivil, asker, ulema ve meşâyihten ünlü şahsiyetler bulunan pek çok kişi medfundur.

Fatih Türbesi: Fatih Sultan Mehmed’in vefatından (v. 1481) önce mi yoksa sonra mı yaptırıldığı kesin olarak bilinmeyen bu türbe, 1766 depreminde çevresindeki yapılarla birlikte harap olmuşsa da kısa zamanda onarılmıştır. 1782’deki Cibali yangınında zarar görmüş, I. Abdülhamid tarafından tamir ettirilmiştir. Sultan Abdülaziz de 1282’de (1865-66) türbeyi tamir ettirerek iç süslemesini yeniletmiştir. Sultan Mehmed Reşad zamanında (1909-1918) ve 1952-1953 yıllarında onarılan türbenin, yakın tarihlerde de tekrar onarımı yaptırılmıştır.

Gülbahar Hatun Türbesi: Fatih Türbesi’nin az ilerisinde daha küçük ölçüde olmak üzere zevcesi Gülbahar Hatun’un ayrı bir türbesi vardır. Burada başka bir kızı ile iki saraylının da kabri bulunmaktadır.

Nakşıdil Valide Sultan Türbesi: Fatih Camii haziresine XIX. yüzyılda IL Mahmud’un annesi Nakşıdil Sultan için büyük bir türbe ile yanında bir de sebil inşa edilmiştir.

Hamam: Külliyenin güney tarafındadır. Burada arazi çevreye nazaran daha derin olduğundan ve hamam bu çukurun içinde bulunduğundan “Çukur Hamam” olarak adlandırılmıştır. 1766 depreminde büyük ölçüde zarar gören hamam daha sonra tamir edilmediğinden başka maksatlarla kullanılmış ve zamanla harap olmuştur.

Muvakkithane: Çörekçi ve Boyacı kapıları arasında, Fatih Meydanı’na bakan bir yerde olan muvakkithanenin esas binasının eskiden yapıldığı ve sık sık ahşap olarak yenilendiği bilinmektedir. Sadrazam Hacı Mehmed Paşa tarafından 1163’te (1749-50) ve lll. Selim zamanında (1789-1807) tamir ettirilmiş, 1918 yangınında ise tamamen yanarak ortadan kalkmıştır.

Arasta (Çarşı): Fatih Külliyesi’nin güney tarafında birçok dükkandan meydana gelmiştir. İçlerinde saraç esnafı yerleştiğinden Saraçlar, Kavaflar çarşısı veya Saraçhane olarak adlandırılan bu çarşıya ait dükkanlar, XX. yüzyılın başlarında oldukça eksilmesine rağmen birçok dükkan gözü hala duruyordu. 1918’de büyük Fatih yangınından sonra bunlar da ortadan kalktığından bugün pek bir şey kalmamıştır. Ancak günümüzde Saraçhanebaşı mahallesinde Dülgerzade Camii’ne komşu kâgir tonozlu bir iki dükkan hücresinin bu çarşının son kalıntıları olduğu sanılmaktadır.

Kaynakça 

  • Fahri Unan, Kuruluşundan Günümüze Fatih Külliyesi, Ankara: TTK, 2003.
  • Fevzi Günüç – Ali Rıza Özcan, Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Külliyesi, İstanbul, 2007.
  • Halil İnalcık, “İstanbul”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 23, s. 225.
  • İsmail E. Erünsal, “Fatih Kütüphanesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 12, s. 250.
  • Semavi Eyice, “Fatih Camii ve Külliyesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 12, s. 244-249.

İLMÎ MEKAN VE MÜESSESELER

İstanbul’un fethinden sonra Zeyrek Camii ile Ayasofya Camii’nin bitişiğine yaptırılan medrese eğitim için kullanılmıştır; tamamen yeni olarak inşa edilen ilk medreseler ise Fatih Külliyesi medreseleridir. Fatih Külliyesi medreselerinden yetişen kişilerden veya burada ders veren hocalardan da görüleceği üzere İstanbul’un kültürel hayatının ve bir bütün olarak Osmanlı ilim dünyasının şekillenmesinde bu külliyenin büyük bir rolü olmuştur. 

Sahn-ı Semân Medreseleri: Fatih Camii’nin iki yanında sıralanan dörderden sekiz adet olmak üzere inşa edilen “yüksek ihtisas” medreselerine “Semâniye” (sekizli) veya “Sahn”, yahut her iki ismin terkip halinde kullanılmasından oluşan “Sahn-ı Semân” adları verilmiştir. Akdeniz (Bahr-i Sefid) ve Karadeniz (Bahr-i Siyah) isimleriyle bilinen bu medreselerin, en doğudaki Baş Kurşunlu, ortadakiler Baş Çift ve Ayak Çift, en batıdaki ise Ayak Kurşunlu olarak adlandırılır. Sahn-ı Semân medreselerinden Akdeniz tarafındakinin en doğuda olanına “birinci” ve Karadeniz tarafında olanların en batıda olanına ise sekizinci manasına gelen “sâmine” isimleri de verilmiştir. Sahn-ı Semân’da Baş ve Ayak medreseleri müstakil yapılar olduğu halde, ortadakiler bitişik nizamda yapılmış çift yapılardır.

FATİH SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİ

Tetimme Medreseleri: Fatih Caminin iki yanındaki medreselere Sahn-ı Semân adı verilmişti. Bu büyük medreselerin dışında ve yine iki yanlarda, arazinin meyilli olmasından dolayı daha aşağıda yer alan Tetimme denilen hazırlık medreseleri inşa edilmişti. Bunlardan Marmara tarafında olanlar, Edirnekapı yönünde uzanan Fevzi Paşa caddesinin genişletilmesi sırasında bütünüyle yıktırılmış, Haliç tarafında olanların yerlerine de bir ilkokul yapılmıştır. Ancak tamamen yok edilmeden önce rölöveleri çıkarılmadığından Tetimme medreselerinin tam ve doğru planları yerine sadece tahminlere dayanan planları çizilebilmiştir. Ayrıca bu yapıların mimari özellikleri de bilinmemektedir.

Sıbyan ve Dâhil medreselerini tamamladıktan sonra bir üst medreseye geçmeye “hareket” denirdi. Bu kurumlar bazı araştırmacılar tarafından lise seviyesinde veya Sahn medreselerinin hazırlayıcıları gibi görülürse de, Tetimme medreselerini, “medrese-i ʿâliye” olan Sahn medreselerine göre, orta seviyedeki medreseler olarak değerlendirmek gerekir. “Medrese-i beççe” adıyla da bilinen Tetimme medreseleri, Sahn medreselerine öğrenci göndermesi münasebetiyle, “Mûsıle-ı Sahn” olarak da adlandırılır. Tetimme medresesinde tahsil gören öğrencilere “ilme âşık, ilme yanmış” anlamına gelen “suhte” ismi verilirdi. Tetimme medreselerinde muvaffak olup Sahn-ı Semân medreselerine devam etmeye hak kazanan talebelere “danişmend” denirdi.

Kütüphane: Fatih Külliyesi ilk kurulduğunda müstakil bir kütüphane binası bulunmayıp, sekiz medresenin dördünde birer kütüphane oluşturulmuş ve dört hâfız-ı kütüb tayin edilmişti. II. Bayezid döneminde birleştirilerek caminin içine konulan bu kütüphanede kitap sayısı bağışlarla 1241’e çıkmış; Kanuni döneminde ise 1770’e ulaşmıştı. İstanbul vakıf kütüphanelerinin altın devri olan XVIII. yüzyılda caminin kıble tarafına kubbeli ayrı bir kütüphane binası inşa edilmiştir (1742). 1248’de (1832) bu kütüphanede 5500 cilt kitap vardı. Bu binada 1956’da çatlaklar meydana geldiğinden boşaltılmış ve içindeki kitaplar Süleymaniye Kütüphanesi’ne taşınmıştır. Kütüphanenin dış avluya açılan ve mermer merdivenlerle çıkılan kapısından başka caminin içine açılan ikinci bir kapısı vardır. Burada korunan kitapların rutubetten zarar görmemesi için pek çok benzerinde olduğu gibi yapının altında bir mahzen bulunur.

Kaynakça

Fahri Unan, Kuruluşundan Günümüze Fatih Külliyesi, Ankara: TTK, 2003.

Fevzi Günüç – Ali Rıza Özcan, Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Külliyesi, İstanbul, 2007.

Halil İnalcık, “İstanbul”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 23, s. 225.

İsmail E. Erünsal, “Fatih Kütüphanesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 12, s. 250.

Semavi Eyice, “Fatih Camii ve Külliyesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 12, s. 244-249.